AV. SİBEL GÜRSEL
Yeni adli yılın avukat, hakim, savcı meslektaşlarımıza, yargı çalışanlarına ve tüm vatandaşlarımıza hayırlı olmasını diliyorum.
Bugün 1 Eylül Dünya Barış Günü ve Yeni Adli Yıl açılış günü. Yeni Adli yılın, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne saygının tam olarak sağlandığı, adaletsizliklerin sona erdiği bir yıl olmasını diliyorum. Bu yıl Dünya Barış Günü ve Adli Yılın başlangıcının aynı günde birleşmesi nedeniyle, hava ve su kadar adalete ihtiyaç duyduğumuz bu topraklarda yeni Adli yılın Hem ADALET Hem de BARIŞ YILI olmasını diliyorum.
Her adli yıl açılışında sıkça dile getirildiği gibi, ne yazık ki bu adli yıla da; hukuki, yargısal ve mesleki çok sayıda ağır sorunla giriyoruz.
Toplumun bir arada ve barış içinde yaşamasının temeli adalettir. “Adalet, toplumların nefes borularıdır.” (Raif Necdet Kestelli)
Demokratik ve özgür bir toplum için öncelikle korunması gereken ilke, hukuk devleti ilkesidir. Bağımsız, her türlü siyasi kimlikten arınmış, çalışkan, ilkeli, vicdan ve liyakat sahibi bir yargı sistemidir.
Yargılama faaliyetini yerine getiren mahkeme salonlarında yazılı “Adalet mülkün temelidir” sözüyle de adaletin bir toplumsal örgütlenme olan devletin temelini oluşturduğu ifade edilmeye çalışılmıştır.
Yargılama faaliyeti yapan ve adaleti yerine getirmekle görevli mahkemelerin, yani yargının her türlü otorite ve güç odağından bağımsız olmadığı, tam bir tarafsızlık içinde görevini yapmadığı, diğer bir anlatımla tarafsız ve bağımsız olmadığı bir düzende ne bireyin özgürlüğü ve güvenliğinden ne de toplumsal barıştan söz etmek mümkündür. Yargı, Devlet ve iktidardan bağımsız olması gerektiği gibi; aynı zamanda resmi veya gayri resmi her türlü ideolojik, politik düşünce ve inançsal eğilimlerden de bağımsız olmalıdır.
Cumhuriyet tarihi boyunca yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı hep sorun olarak karşımıza çıkmıştır. Avrupa Konseyine üye bir ülkede, Avrupa Birliğine aday bir ülkede, ileri demokrasiyi hedeflediği belirtilen Türkiye’de hala yargının bağımsızlığı ve ÖZELLİKLE DE TARAFSIZLIĞI sağlanamamıştır. Yargı; yargılama yaparken hala birey karşısında devleti, evrensel demokratik standartlar ve özgürlükler karşısında “devlet çıkarı” denilen ideolojik ve politik söylemlere öncellik vermektedir. Thomas Fuller ‘in deyişiyle ‘’ Ne kadar yüksekte olursan ol, yasalar senden de yüksektir.’’ Öyleyse Adaletin hedef ve gayesi eşitliği sağlamak olmalıdır. (İhering)
Yargı, yasal usulü hükümleri tarafgir uygulamakta; çoğunlukla devlet aleyhine işlenen suçlar ile devlet görevlileri tarafından işlenen suçların soruşturmalarının neredeyse tamamında ya kısıtlama / gizlilik kararı verilmekte, ya da faili üst düzey kamu görevlilerinin devlet görevlilerinin eylemlerine yönelik kanıt ve belgelerin ifşa olmasına rağmen soruşturmaya konu olmaktan uzaklaşmakta , affını isteyen bir vedaya dönüşmektedir. Diğer taraftan kamuoyunda düşünce ve fikir özgürlüğü kapsamında değerlendirilecek ifadelerin tutuklama ve ev hapsi ile sonuçlandığına tanıklık ederken Türkiye’nin dört bir yanında toplanma ve gösteri özgürlüğü hakkına ağır müdahaleler ( .. alın bunu ..) ile güvenlik görevlilerinin gereksiz , aşırı ve keyfi güç kullanımı sonucu çok sayıda kişinin öldüğü, yaralandığı, sakat kaldığına tüm kamuoyu şahitlik etmiştir. Yeni adli yılda başta ifade , toplanma ve gösteri özgürlüğü hakkına saygı beklediğimizi ifade etmek isterim. Beklentimiz ve olması gereken yurttaşlara karşı suç işleyen devlet görevlilerinin de etkili şekilde soruşturularak hukukun üstünlüğü kapsamında yasaların eşit ve adil uygulandığı, âmâ tabii ki adil yargılandığı bir yargılama istiyoruz.
Avukatlık mesleği, hak arama özgürlüğünün temel unsurudur. Avukatların özgür ve etkili olamadığı bir toplumda hiç kimsenin özgürlüğü garanti altında değildir. Yeni adli yıla yine büyük mesleki sorunlarla giriyoruz. Halen mesleki faaliyetleri, insan hakları savunuculuğu gibi faaliyetler nedeniyle şiddete maruz kalan, öldürülen ya da ’’terör örgütü üyeliği” gibi baktığı davalarla özdeşleştirildiği ve bu suçlamalarla tutuklu yargılandığı süreçte Avukatların bile makul bir süre içinde yargılama ve serbest bırakılma hakkının garanti altında olmadığı bir yargılama faaliyeti ile karşı karşıyayız. Yeni adli yılda, meslektaşlarımızı görevlerinin başında, aramızda görmek istiyoruz.
Mesleki çalışma alanımız her geçen gün daralmakta, meslektaşlarımızın sosyal ve ekonomik sorunları ağırlaşmaktadır. CMK uyarınca hukuki yardım sunmak üzere görevlendirilen avukatların ücret ve diğer ödeme sorunları hala çözülmemiştir. Yirmi dört saat esasıyla ve zor şartlar altında şehrin birçok farklı yerinde bulunan karakollara ve ilçelere, zor durumda olan insanlara hukuki yardım sunmak üzere görevlendirilen avukatlara, sözü bile edilemeyecek bir ücret ödenmekte, masraf ve yol giderleri de ödenmediğinden bu cüzi ücret yol giderini bile karşılayamamaktadır. Bu sorunlar karşısında geçim sıkıntısı yaşayan meslektaşlarımızın hayatına son vererek intiharların arttığı son süreçte Uzun bir süredir, Adalet Bakanlığı ve diğer ilgili makamlar nezdinde meslek örgütü temsilcilerimizin ve Türkiye Barolar Birliği yönetenlerinin girişimleri hala sonuç vermemiştir. Herkesin şunu çok iyi bilmesi gerekir ki, biz bu angaryaya, insanları savunmasız bırakmamak ve insan haklarına olan saygımız nedeniyle katlanıyoruz. Yetkililerden yeni adli yılda mutlaka bu soruna kesin bir çözüm getirilmesini ve asgari ücret tarifesinde yapılacak düzenlemelerin gerçek ücretlere dönüştürülerek vergi istisnaları kapsamında düzenlemeler yapılmasını bekliyoruz.
Yargının en önemli saç ayağı olan savunmanın gücü yargının da gücünü ve kalitesini arttırması için kaliteli hukuk eğitimi elzemdir. Hukuk Fakültelerinin sayısının arttırılması, her yıl 20.000 ve üstünde yüksek kontenjanların oluşması, yetersiz akademik kadrolar ile mesleki kalitede meydana gelen erozyon, diplomalarımızın niteliğini ve mesleğin seçkinliğine zarar vermektedir. Yeni fakülteler açılmamalı, hukuk fakültelerine giriş sıralaması 50.000’e çekilmeli ve akademik kadrolar güçlendirilmelidir.
Hukuk devleti ve bağımsız yargı ilkeleri ile bağdaşmayan çoklu baro sistemi, birlik olması gereken bir meslek örgütünü, siyasi kimlik ve ideolojik ayrışma, birini diğerine ötekileştirme sonucunu doğuracaktır. Bu durum savunmaya ve savunmaya duyulan güveni zedeleyecek ve güçsüzleştirecektir. Avukatlık Kanunun 76. ve 95. maddeleri Barolara, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak görevlerini yüklemektedir.
İstanbul Sözleşmesinin yürürlüğünden bir gecede dönülmesi, hukukta paralellik ilkesinin açıkça ihlal edilerek Uluslararası bir sözleşmeden dönmenin içtihatlaştırılmaya çalışıldığı bu süreçte İstanbul Sözleşmesinden ve elde edilen kazanımlardan vazgeçmeyeceğimizi, Kadının, çocuğun ve ailenin korunmasına yönelik düzenlemelerin güçlendirilerek ve kurumsallaştırılarak etkin uygulamalar ışığında hukuki mücadeleye devam edeceğimizi bir kez daha ifade etmek isterim .
Yargı harç ve masrafları katlanılması güç boyutlara ulaşmış ve yargılama sürelerinin sözde kısaltılması ve dava sayısının azaltılması için getirilmiş düzenlemeler uygulamadaki hatalar sebebiyle sürecin daha da uzamasına ve sancılı bir hal almasına sebep olmaktadır. Vatandaşlarımız bu sorunlar nedeniyle yargıya başvurmaktan uzaklaşmış ve hak arama yollarında biz avukatları da etkisiz bırakmıştır.
Cumhuriyetin kurucu değerlerine, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı olmak, ülkemizi muasır medeniyetler seviyesine taşıyan öncüleri olarak demokrasinin iyileşmesine ve gelişmesine katkı sağlayan, hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunan ve koruyan biz avukatlar hakkın ve adaletin yanında olmaya devam edeceğiz.
Emile Zola’nın deyişiyle, Adalet ancak hakikatten, saadet de ancak adaletten doğabilir.
Herkes için adaletin ve barışın gerçekleştiği bir yıl diliyorum.