İNTİHARLARIN SESSİZ ÇIĞLIĞI

0
19

Nurcan CEYRAN

Bugün yazmayı planlamıyordum.
Ama Gaziantep’te bir intihar haberi daha düştü gündeme.
Hiç tanımadığım bir insanın sessizce çekip gittiği bir haber.
O başlık öyle bir çarptı ki içime, nefesim sıkıştı.
“Bir kişi daha hayatına son verdi”
Artık cümle bile ezber.
Sanki bu ülkede ölüm, günlük rutinin bir maddesi.
Sanki bir insanın biten hayatı, bir satır haberden ibaret.
Ve en acı olan şu:
Hiçbirimiz şaşırmıyoruz artık.
Alıştık.
İşte kaybediş burada başladı.
Oysa insan yaşamak ister.
Kapının önüne çıkmak, bir bardak çayı sessizce içmek, nefes alıp güne bakmak ister.
Hayatın asli hali budur.
Ama biz o hayattan adım adım uzaklaştık.
Savaşmaktan yoruldum ben de.
Bunu söylemek bile ağır çünkü yorulmak ayıp sayılıyor.
Güçlü olman bekleniyor, dayanman bekleniyor, susman bekleniyor.
Ama gerçek şu:
İçimizde bir savaş var ve bu savaş dışarıdan görünmüyor.
Bu savaş sadece bana ait değil.
Bu ülkede milyonlarca insan sessizce tükeniyor.
Her gün yeni bir intihar haberi geliyor.
Sanki yaşamak artık lüks, umut ise ulaşılmaz bir şey.
Sadece ekonomik sıkıntıdan söz etmiyoruz.
Bu başka bir çöküş.
Bu, insanın kendi içine çöktüğü bir karanlık.
Elektrik faturası, su faturası, doğalgaz faturası, kira…
Her ay bir önceki aydan daha yüksek.
Yüzdelik zam diye açıklanan rakamlar, aslında hayatlarımızdan çalınan ömür demek.
Bir evin ışığını açmak bile hesap işi oldu.
Bir annenin pazara çıkması bile yürek burkulması.
Çöken sadece ekonomi değil.
Çöken iç dengemiz, dayanma payımız, umut rezervimiz.
Son bir haftanın haberlere bakmak bile yeter:
Gaziantep’te 24 yaşında bir genç sessizce hayattan çekildi.
Kayseri’de bir baba, “dayanamıyorum” diyerek arkasında bir yuva bıraktı.
İzmir’de 19 yaşındaki üniversite öğrencisi, gelecek göremediği için geleceğinden vazgeçti.
Trabzon’da emekli bir işçi, ömrünü verdiği ülkenin sonunda ona bir nefes bile bırakmadığını gördü.
Bu bir rastlantı değil.
Bu bir tablo.
Ve o tablo bize şunu söylüyor:
Bu ülkede umut artık yaş grubuna göre ölmüyor.
Genç, yaşlı, öğrenci, çalışan, emekli fark etmiyor.
Her yaş, her şehir, her sınıf aynı karanlığa bakıyor.
Çünkü sorun bireysel değil.
Sorun yaşadığımız düzende.
Ama biz ne yapıyoruz?
Haberi okuyoruz.
Kapatıyoruz.
Devam ediyoruz.
Acıya bile alıştık.
İşte en büyük çöküş bu.
Artık kimse bize sabredin demesin.
Sabır diye diye yıllarımız eridi.
İdare edin dediler, ettik.
Sonuç ne?
Bir toplum sessizce yok oluyor.
Bu yazı bir çağrı değil.
Bu yazı bir uyarı.
Bir toplum insanlarını yaşatamıyorsa,
Bir devlet vatandaşının yaşam güvenliğini sağlayamıyorsa,
Ve bir ülke gençlerini toprağa gömüyorsa,
Sorun bireyde değil, düzendedir.
Biz birbirimizi sessizce görmezden gelmeyelim artık.
Başının üzerine çöken o yükü, kapının eşiğinde duran o yorgunluğu, mutfakta sessizce çözülen o gözyaşını anlayalım.
Çünkü hepimiz aynı hayatın içinde, aynı karanlığa doğru ilerliyoruz.
Bir insanın çığlığını duymak için bağırmasına gerek yoktur.
Kimi susarak yardım ister.
Kimi gülerek.
Kimi gün boyu yatakta kalarak.
O yüzden, birbirimize omuz olduğumuz yerden yeniden başlayacağız.
Sessizliği kırarak.
Kendi içimizden tutarak birbirimizi.
Yaşamak hala mümkün.
Yeter ki birlikte tutunalım hayata…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz