Yapılan araştırmalar, bazı içme suyu markalarının ürünlerinde alüminyum olduğunu ortaya koydu. Suyun, bağışıklık sistemini güçlendirme, toksinlerden arındırma, kilo vermeye yardımcı olma, cildin parlaklığını koruma gibi özelliklerini sıralayan Bahçeşehir Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü’nden Uzman Dr. Selen Gür Özmen, içme suyunun içinde bulunan alüminyuma vücudun ihtiyacı olmadığını dile getirdi. Dr. Özmen, alüminyumun 200’den fazla hücresel düzeyde istenmeyen reaksiyona neden olduğunu vurguladı.
ALÜMİNYUM ALIMININ YÜZDE 5’İ SU İLE OLUYOR
Vücudun ihtiyacı olmamasına rağmen çevresel faktörlerin de etkisiyle alüminyum alımının yaşandığını söyleyen Özmen, “Su ve beraberinde başka içeriklerden de alüminyumu vücudumuza alabiliyoruz. Su da bunların arasında en önemlilerden bir tanesi ve bütün alüminyum alımının yaklaşık 5 ila 10’unu oluşturuyor” dedi.
pH DEĞERİNE ODAKLANIN
Sudaki alüminyumun zararını tetikleyen bazı etkenler olduğunu belirten Dr. Özmen, içme suyu alırken pH değerine dikkat edilmesi uyarısında bulundu.
Asidik sulardan uzak durulması gerektiğini söyleyen Özmen, “pH 7’nin aşağısı ise su asidik, pH 7’nin üzeri ise bazik sudur. Bir suyun pH’ı daha fazla asidikse daha çok alüminyum vücuda giriyor diyebiliriz. İkinci dikkat edilmesi gereken şey de silikat miktarıdır. Eğer silikat suda çok az ise o zaman da alüminyumun emilimi artıyor. Suda her şeyin birbiri ile denge içerisinde olması gerekmektedir” ifadelerini kullandı.
SUYU KARBONAT ATARAK TÜKETİN
Asidik sulardan uzak durulması gerektiğini vurgulayan Özmen, “Asidite alüminyumun emilme oranını artırıyor. Suda karbonatın çözülmesi, asiditesini azaltıyor. Bu da kötü elementlerin vücut tarafından emilmesini de azaltıyor. 2 litre suya çeyrek çay kaşığı karbonatın eklenip, içilmesini öneriyoruz” dedi.
FİLTRASYONDA HATA YAŞANIYOR
Uzman Dr. Özmen, “Dünya standartlarında belirlenmiş bazı değerler var. Bu suyun litresinde 0,9 miligram olarak belirlenmişti. Mikroorganizmaları uzaklaştırmak, bir takım içerikleri uzaklaştırmak için alüminyum aslında suyun filtrasyon sisteminde kullanılan bir element. Ancak suyun filtrasyonu sırasında alüminyum bir takım nedenlerden dolayı karışıyor. Bu nedenle içme suyunda biraz bulunabiliyor. Bunun en minimum miktarda olması gerektiğine karar verildi. Bu da bakıldığında 0,1 ile 0,2 miligram / litre olarak belirlendi. Alüminyum su filtrasyonunda koagülasyon elementi olarak kullanılıyor. Burada da suya bir miktar alüminyumun karışması gerekiyor. Fakat içme suyu haline geldiğinde bunun uygun bir mekanizmayla uzaklaştırılması şart” diye konuştu.
BU HASTALIKLARA DAVETİYE ÇIKARIYOR
Uzun süreli mazuriyette alüminyumun hafıza problemlerine yol açtığına vurgu yapan Özmen, vücuda alınan alüminyumun birçok hastalığa davetiye çıkardığını söyleyerek, sözlerine şöyle devam etti:
“Hiçbir şey akut değil. Bir anda alüminyumla çok yüksek miktarda karşılaşmıyoruz. Uzun süreli, minik minik, fakat gittikçe biriken bir metal olduğu için bir zaman sonra yanıt veriyor ve yan etki yapıyor. En başta hafıza problemleri, daha uzun vadede Alzheimer ve parkinsonla ilişkisi bulundu. Özellikle, diyalizde su kullanılıyor ve alüminyum toksitesini en çok yaşayan insanlar diyaliz hastaları. Alüminyuma bağlı ciddi ensefalopati dediğimiz beyinde son durum bir hastalıkla karşılaşıyorlar. Bunlar literatürde görülen ve çok nadir olmayan durumlar. Daha hafif formları da konsantrasyon bozukluğu, kısa dönem hafıza problemleri gibi sıralanabilir.”
ROLL-ON VE MİDE İLAÇLARINA DİKKAT!
Uzman Dr. Özmen, besinlerin uzun dönemli korunmasını sağlayan katkı maddelerinde de alüminyumun bulunduğuna vurgu yaparak, “Hazır yiyeceklerden kaçınmamızın bir sebebi de bu. Koltuk altı roll-onlarının birçoğunda da alüminyum var. Bazı mide ilaçlarının da içeriğine bakmakta fayda var” ifadelerini kullandı.
Kaynak : DHA gokce.karakose@dha.com.tr (Gökçe Karaköse)