ÜÇ ACI TEK SESSİZLİK

0
12

Nurcan CEYRAN

Her yaz, ormanlarımız yanıyor. Her sabah, bir kadının cansız bedeni bulunuyor. Her gün, bir hayvanın işkenceyle can verdiği haberi düşüyor ekranlarımıza. Ve biz… sadece izliyoruz.
Yanan sadece ağaçlar değil aslında; vicdanımız, toprağımız, insanlığımız kül oluyor. Ormanları yakan bir kibrit, hayvana tekme atan bir ayak, kadını öldüren bir bıçak… Hepsi aynı elin farklı parmakları gibi. Kökü aynı yerden besleniyor: cezasızlık, duyarsızlık ve korkunç bir alışkanlık…
Türkiye’de artık her acı birbirine benziyor. Her biri, aynı büyük yangının başka bir kıvılcımı: orman yangınları, hayvana yapılan zulüm, kadın cinayetleri…
Ve biz bu üç ayrı dramı, üç ayrı haber zannediyoruz. Halbuki hepsi aynı yangının içinde yanıyor.
Bir orman neden yanar bilir misiniz? Sadece kuru dallar yüzünden değil. İhmaller yüzünden. Tedbirsizlik, duyarsızlık, cezasızlık…
Bir hayvan neden işkence görür? Çünkü biz ona “can” demeyiz. Bizim sözlüğümüzde onun adı “eşya”dır.
Bir kadın neden ölür? Çünkü biz hâlâ “o saatte orada ne işi varmış” demeyi bırakmadık.
Devlet dediğimiz yapıysa çoğu zaman sadece izliyor. Yangın çıkıyor, ama söndürme uçakları bakımsız. Kadın korunmak istiyor, ama uzaklaştırma kararları kâğıt üstünde kalıyor. Hayvanlar ölüyor, ama fail serbest.
Hepimiz bu sessizliğe ortak olduk. Sustuk. Kabullendik. “Bu ülkede böyle” dedik.
Ama hayır. Bu böyle olmamalı.
Bu defa susmayalım. Bu üç yangını birleştirip tek bir sese çevirelim: yaşamak isteyenlerin çığlığına…
Bu ülkede bir çocuğun hayvan sevgisiyle büyümesine imkân tanımıyoruz; çünkü daha bebekken “köpeğe yaklaşma, ısırır” diye öğretiyoruz. Aynı çocuk büyüdüğünde kadına da “uslu ol” diyor, doğaya da “mal” gibi bakıyor. Şefkati değil, şiddeti miras bırakıyoruz.
Ve devlet? O sadece seyrediyor. Yangın söndürme uçaklarını almaktan kaçınan, hayvanlara işkence edenleri ‘bir kerelik hata’ diyerek serbest bırakan, kadınları korumakta aciz kalan bir yönetim anlayışıyla, her felaketi yeni bir istatistik gibi karşılıyor.
Bu ülkede bir kadının ölmemesi için ölmesi gerekiyor. Bir hayvanın sesi duyulsun diye canının çıkması, bir ağacın kıymeti anlaşılsın diye kül olması şart.
Bu bir kader değil. Bu, yönetilemeyen bir vicdan meselesi. Ve biz artık yalnızca ağlamak değil, bağırmak zorundayız. Çünkü bu sessizlikte hepimizin payı var.
Küller içinde kalmamak için önce susmaktan vazgeçmeliyiz.
Hepimiz bu sessizliğe ortak olduk. Sustuk. Kabullendik. “Bu ülkede böyle” dedik.
Ama hayır. Bu böyle olmamalı…
İYİ HAFTALAR DİLİYORUM

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz