Sosyalist Cumhuriyet Partisi (SCP) Başkanlık Kurulu Üyesi ve Gaziantep İl başkanı Murat Soycan, konut ve kira yardımına Atatürkçü çözüm önerisinde bulundu. Soycan, “Konut sorunu artık milli soruna dönüşmüştür” dedi.
Konut sorunu ve çözüm önerileri hakkında yazılı bir açıklama yapan SCP Başkanlık Kurulu Üyesi ve Gaziantep İl başkanı Murat Soycan, şu ifadeleri kullandı:
Türkiye, tarımın çökmesi, işsizlik, emeklinin sefaleti, yoksullaşma, pahalılık, eğitimde yozlaşma ve cehalet gibi temel sorunlara ek olarak, konut konusunda da, kapitalizmin sebep olduğu ağır bir vahşet yaşamaktadır.
Emekçiler ve emekliler için konut sahibi olmayı imkânsız hale, öğrencilerin ev kiralamasını zulüm haline getirdiler.
80’li yıllara kadar bir işçi emekli olduğunda hem ev, hem araba alabiliyorken, bugün ne ev alabiliyor, ne de araba.
TÜİK’in verilerine göre 2014 yılında emekli aylığının yüzde 29,1’i, yani üçte biri bile kiraya yeterken, 2024 yılında aynı konut için, 3 emekli bütün aylıklarını verseler bile yetmiyor. 12 bin 500 TL aylık alan emekliden, 25-30 bin TL istenmektedir. Öğrenci için durum daha acıdır. Üç öğrencinin karşıladığı kirayı, şimdi 15 öğrenci bile karşılayamıyor.
ATATÜRK’ÜN HALKÇI, KAMUCU KONUT ÇİZGİSİ
Atatürk’ün halkçı cumhuriyeti için yurttaşların konut ihtiyacını karşılamak, eğitim ve sağlık gibi devletin temel görevlerinden biridir.
Cumhuriyet, yanmış, yıkılmış ülkenin, aç, sefil ve yetim milyonları için daha başında bu yola girdi ve kısa zamanda büyük adımlar atıldı.
· 1926’da Emlak ve Eytam Bankası kuruldu. “Eytam” yetim demekti. Eytam Bankası çok sayıda konut yaptı, mahalleler inşa etti, kooperatifler örgütledi.
· Kamu kurumları, çalışanları için lojmanlar, mahalleler inşa ettiler.
· 1930’da kanunla belediyelere “ucuz belediye konutları” yapma görevi verildi.
· 1948’de belediyelerin halkçı konut için yetkileri güçlendirildi.
· 1950’de kamu konutları konusunda Belediye Meclisleri de yetkilendirildi.
· 1960’da konut görevlerini kolaylaştırıcı Mesken Kanunu çıkarıldı.
· Hepsinde amaç, halka sağlıklı konutlar yapmaktı ve bu, devletin görevi idi.
· 27 Mayıs Devrimi ile devletin sağlıklı konut yapma görevi, Anayasal görev haline getirildi. 1961 Anayasasının 49. Maddesi, “Devlet, yoksul veya dar gelirli ailelerin sağlık şartlarına uygun konut ihtiyaçlarını karşılayıcı tedbirleri alır” demektedir. Yoksullar için sağlıklı konut anayasal haktır artık.
· SSK, Bağkur, Emekli Sandığı, Esnaf Sanatkar Odaları, Devlet Demiryolları, OYAK gibi çok sayıda kurum, çalışanlarının ve yoksul halkın konut sahibi olabilmesi için seferber oldu. Kooperatiflere destek oldular, konut kredileri sağladılar.
· Sadece SSK, 1984’e kadar 200 bin konut yapılmasını sağladı.
· 1946’da Emlak ve Eytam Bankasının da katılımı ile Türkiye Emlak Kredi Bankası kuruldu. Bu banka da halkçı ve kamucu konut alanında önemli işler yaptı. Mahalleler, ilçeler kurdu. Binlerce kişiye kredi sağladı.
· Toplam olarak Atatürk cumhuriyetinin kamucu ve halkçı konut çizgisi, sonraki yıllarda büyük engellerle, kösteklemelerle karşılaştı. Halkçı ve kamucu damar 70’lerde kooperatif patlaması olarak ortaya çıktı, ancak o da kuşatıldı, söndürüldü. Her şeye rağmen bu çizginin ürünü olan kooperatifler yüz binlerce yoksul ve orta gelirli ailenin konut sahibi olmasını sağladı. Örneğin Batıkent, Eryaman gibi kooperatif denizleri, bu örneklerden bazılarıdır.
12 EYLÜL VE HALKÇI KONUTA BÜYÜK OPERASYON
· 12 Eylül Amerikan darbesi ve Özallarla başlayan piyasacı kapitalizm, halkçı ve kamucu konut politikasına karşıydı. Darbe ile aradıkları fırsatı buldular.
· İlk işleri 12 Eylül darbesi ve 82 Anayasası ile 1961 Anayasasının devlete verdiği “yoksullar ve dar gelirliler için sağlıklı konut sağlama görevi”ni yok etmek oldu.
· Arkasından halkçı konut alanında dev işler yapan 405 şubeli Türkiye Emlak ve Kredi Bankasını, 2001 yılında Ziraat Bankasına devrederek yok ettiler.
· Sonra SSK, Bağkur, Emekli Sandığı, Devlet Demiryolları, Esnaf Odaları ve daha nice kurumun konut kredisi vermesini engellediler. 2006’da Bağkur, Emekli Sandığı ve SSK’yı SGK adıyla birleştirdiklerinde, konut kredisi verme görevlerini tümüyle yok ettiler.
· Ayrıca verilen kredilerin inşaat maliyetini karşılama oranını erittiler. 1985’de kredilerin inşaat maliyetini karşılama oranı yüzde 80’lerde iken, 1990’ların sonlarında yüzde 15’in altına düşürdüler.
· 1970’li yıllarda konut kooperatifi patlaması olmuştu. 1990’lardan sonra kooperatifleri de yaşayamaz hale getirdiler. Ruhsatlı konut üretiminde kooperatiflerin payı 1988’de % 35 iken, 2009’da yüzde 6’ya düşürdüler.
İKİNCİ OPERASYON, ÖZAL’IN TOKİ’Yİ KURMASI
12 Eylül darbesi sonrası kamuculuğu ve halkçılığı yok etmek niyetiyle iktidara oturan Özal, bir yandan da kamucu ve hakçı uygulamaları söndürmeye yönelirken, öte yandan da 1984 yılında da TOKİ’yi kurdu ve konut alanında imparatorluk yetkisiyle donattı. Tekelleşmiş bir kredi bankeri, taşeron ve müteahhit zenginleştiren bir inşaat şirketi olacaktı. Öyle de oldu.
Ancak TOKİ iki tür konut üretiyordu. Biri halkla irtibatı olmayan ayrıcalıklı bölgelerde, zenginler için yüksek güvenlikli lüks evler, diğeri de “toplumsal konut” dedikleri…
“Toplumsal konut”lar, inşaat kalitesi düşük, mimarisi tek tip, kent merkezi ile ilişkisi kesilmiş, kültürel, yaşamsal ortamları olmayan, yoksul ve orta sınıf mahalleleri idi. Şehir dışında, sınıfsal tecrite uğramış gettolardı. TMMOB, “yatakhanelere” benzetmektedir. Toplumsal konutlarda sadece işçi sınıfı öbekler halinde parçalanmıyor, zenginlerle karşılaşma, onlarla kendini kıyaslama olanağını da yitirmektedir.
YABANCI EMLAKÇI İŞGALİ
Konut rant ve vurgun aracı olunca, 1990’larda yabancı emlak tekelleri ülkemizi işgal ettiler, yerli emlakçıları işçileri yaptılar.
Yabancı emlak tekelleri bir yandan, yerli holdingler öte yandan, emlak topladılar. Emlak piyasasını kontrol edecek, fiyatları belirleyecek güce ulaştılar. Vatandaşın konut sahibi olabilmesi ya da kira bedelini ödeyebilmesi, mafyalaşmış bu şebekenin insafına kalmıştı artık.
Evsizler ev alamazken, evi olanlar da evlerini yitirmeye başladılar. TÜİK’e göre 2010’da ev sahipliği oranı yüzde 65 iken, 2024’te yüzde 55’e düştü. Korkunç oranda ve korkunç hızda bir erime yaşanmaktadır.
650 BİN MÜTEAHHİT!
53 bin yurttaşımızın can verdiği, 36 bin 932 binanın yıkıldığı, 311 bin binanın kullanılamaz olduğu 6 Şubat depremi sırasında Türkiye’de tam 453 bin müteahhit vardı. Daha da düşündürücü olanı ise, depremden sadece 5 ay sonra, 3 Haziran 2023 tarihinde sayının 646 bin 364’e çıkmış olmasıdır.
Oysa 2023 yılında Almanya’da müteahhit sayısı 3 bin 800, Fransa’da ise 1.800’dür.
EVSAHİBİ KİRACI KAVGALARI
Ülkemizi öyle bir noktaya getirdiler ki, hemen her gün ev sahibi-kiracı kavgaları yaşanmaktadır. Mahkemeler kira tahliye dosyaları ile dolup taştı. Son 2 yıldaki kira tahliye davasındaki artış yüzde 100 dolayındadır.
2022’de dosya sayısı 22 bin iken, 2024’ün sadece ilk 6 ayında 47 bine çıktı.
Halkımızı birbirine düşürdüler.
KİRACI SAYISINDA PATLAMA
Kira için istenen bedel vahşi şekilde tırmanırken, yoksullaşma, kiracı sayısını da artırdı.
TÜİK’e göre, 2012’de kiracı oranı yüzde 20,9 iken, 2023’te yüzde 27,8’e tırmandı. 11 yılda yüzde 7 artmış durumdadır.
Öte yandan 2006’dan bu yana da 5,6 milyon konut sahibi, evini kaybetmiş durumdadır.
YABANCIYA KONUT SATIŞI
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, 2012 yılında da yabancıya konut satışını yasalaştırdılar.
Daha ilk yılda, 2013 yılında yabancılara 12 bin 181 konut sattılar. 2013 ile 2023 yılları arasındaki 10 yılda ise, tam 380 bin 72 konut sattılar.
Öte yandan konut için 400 bin dolar veren yabancıya, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı da verilmektedir.
Çanakkale Şehitlerinin, Kurtuluş Savaşı şehitlerinin can vererek, şehit düşerek bize emanet ettiği vatan, para karşılında arsa, ev, hatta vatandaşlık olarak yabancılara satılmaktadır.
Konut sorunu artık milli soruna, ihanete dönüşmüştür.
SONUÇ
Ülkemiz tam anlamıyla sahipsizler ve vurguncular ülkesine dönüşmüş durumdadır.
12 Eylül Amerikancı darbesi ile, Özallarla başlatılan vahşi kapitalizm ve bu politikanın parçası olarak vahşi konut politikaları, Özalların politikalarının iştahlı bir uygulayıcısı olan AKP iktidarı döneminde, ülkeyi yangın yerine dönüştürmüştür.
SOSYALİST CUMHURİYET PARTİSİ’NİN ÇÖZÜM ÖNERİLERİ ŞUNLARDIR;
1-) Konut hakkı, sağlık ve eğitim gibi en temel insani ve toplumsal haktır. Halkın barınma ihtiyacı, vahşi kapitalizmin para kazanma hırsına, piyasa koşullarına terk edilemez.
Atatürk’ün ve Cumhuriyetin hedefi olan, 1961 Anayasası ile Anayasal görev niteliği de kazanmış olan “halkı ve yoksulları sağlıklı konut sahibi yapma görevi”, çağdaş yaşamın gerekleriyle donanmış olarak bugün de devletin temel görevleri arasında olmalıdır.
2-) TOKİ yeniden yapılandırılmalı, şirketlere ve müteahhitlere rant sağlamayan, kamuculuğun ve halkçılığın esas olacağı temele oturtulmalıdır.
3-) TOKİ eliyle insanımızı sınıflara parçalayan gettolara son verilmeli, konut ihtiyacı, yaşam ortamı, çalışma, eğitim, sağlık, çevre, eğlenme ve dinlenme haklarıyla bütünlük içinde ele alınmalıdır.
4-) Yetkileri kısılmış olan Mühendis ve Mimar Odalarına yetkileri devredilmeli, odalarımız sektörde denetleyici ve yönlendirici olarak etkin konuma kavuşturulmalıdır.
5-) TOKİ, taşeron ve müteahhit genel müdürlüğü olmaktan çıkarılmalı, TMMOB’nin ilgili odaları ile sıkı işbirliği içinde inşaatları bizzat yapar hale gelmelidir.
6-) Konut kooperatifleri teşvik edilmeli, kamu kurumlarının personele konut desteği yeniden planlanmalıdır.
7-) Müteahhit enflasyonu denetim altına alınmalı, mesleğe kalite ve sorumluluk getirilmelidir.
8 ) Yabancı emlak tekellerinin iç pazarımızı ele geçirmelerine izin verilmemeli, faaliyetleri sınırlanmalı.
9-) Yabancıya konut satışı teşvikine son verilmeli, bedel karşılığı vatandaşlık yasaklanmalıdır.
10-) Konut ve kira fiyatlarını belirleyecek ölçüde konut stoklamaya izin verilmemeli, konut mülkiyeti sınırlandırılmalıdır.
11-) Kira fiyatlarının öğrencinin, emeklinin ve emekçinin ödeme gücünü zorlayacak düzeye çıkmasına izin verilemez. Halkçı devletin vahşeti sınırlayan yaptırımı ve denetimi harekete geçirilmelidir.
12-) Milletimizi en temel haklarına sahip çıkmaya, Atatürk cumhuriyetinin kamucu ve halkçı bu talepleri etrafında birleşmeye çağırıyoruz.