Kamuoyunda ‘Kobani olayları’ olarak bilinen, 6-8 Ekim 2014’de ülke genelinde yaşanan olaylara ilişkin, aralarından eski HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın da bulunduğu 27’si tutuklu 108 kişi hakkında hazırlanan iddianame, Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesince kabul edildi.
Sanıkların tamamı 29 ayrı suçtan 38’er kez ağırlaştırılmış müebbet ve 19 bin 680’er yıl hapis istemiyle yargılanacak.
6-8 Ekim 2014’de, sözde PKK terör örgütü yöneticileri ile HDP MYK üyesi ve eş başkanlarınca sosyal medya hesaplarından, örgüte yakın bazı basın yayın organlarından, Suriye’nin kuzeyinde yer alan Kobani’deki olayları protesto etmek için sokağa çıkma çağrıları yapıldı. Çağrıların ardından Doğu ve Güneydoğu bölgesindeki iller başta olmak üzere 35 il, 96 ilçe ve 131 yerleşim yerinde olaylar çıktı. 3 gün süren olayların ardından uzun namlulu silah, molotof kokteyli, havai fişek, taş ve sopa kullanmak suretiyle kamu binalarına, kamu araçlarına, çok sayıda ikamete, iş yerlerine ve araçlarına zarar verildi. Çok sayıda vatandaş ile güvenlik mensuplarının yaralandığı olaylarda 37 kişi yaşamını yitirdi.
SORUŞTURMA KAPSAMINDA YENİDEN TUTUKLANDILAR
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Ankara 19’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’nde, ‘terör örgütü yöneticiliği’ ve ‘terör örgütü üyeliği’ suçlamalarıyla yargılandığı davada tahliyesine karar verilen HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile Figen Yüksekdağ hakkında, Kobani olayları nedeniyle soruşturma başlattı. Demirtaş ve Yüksekdağ, kaldıkları cezaevlerinden Ses ve Görüntülü Bilişim Sistemiyle (SEGBİS) aracılığıyla savunma yaptıkları Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği tarafından 2019 Eylül ayında tekrar tutuklandı.
Daha sonra yapılan operasyonlarda Kars Belediye Başkanı Ayhan Bilgen, eski HDP milletvekilleri Sırrı Süreyya Önder, Emine Ayna, Ayla Akat Aka, Nazmi Gör, Beyza Üstün, MYK üyeleri Alp Altınörs, Altan Tan, Gülfer Kaya, Ali Ürküt’ün de bulunduğu çok sayıda kişi gözaltına alındı. Şüphelilerden Sırrı Süreyya Önder ile Altan Tan çıkarıldıkları Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği tarafından adli kontrol şartıyla serbest bırakılırken, diğer şüpheliler tutuklandı. Devam eden soruşturmalar sonunda, 108 şüpheliden 27’si tutuklandı, 6’sı adli kontrol hükümleri uygulanarak serbest bırakıldı. Aralarında terör örgütünün sözde yöneticilerinin de bulunduğu firari 75 şüpheli hakkında ise yakalama kararı çıkartıldı.
İDDİANAME KABUL EDİLDİ
108 kişi hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianame Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi.
İddianamede, 108 sanığa ‘devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma’, ‘adam öldürme’, ‘adam öldürmeye teşebbüs’, ‘yağma’, ‘alıkoyma’, ‘alıkoymaya teşebbüs’, ‘mala zarar verme’, ‘yakarak mala zarar verme’, ‘kamu malına zarar verme’, ‘yakarak kamu malına zarar verme’, ‘iş yeri dokunulmazlığını ihlal’, ‘geceleyin iş yeri dokunulmazlığını ihlal’, ‘geceleyin açıktan hırsızlık’, ‘açıktan hırsızlık’, ‘hırsızlık’, ‘geceleyin hırsızlık’, ‘basit yaralama’, ‘silahla basit yaralama’, ‘kamu görevlisini silahla basit yaralama’, ‘kamu görevlisini kasten basit yaralama’, ‘kemik kırığı oluşacak şekilde kasten silahla yaralama’, ‘kamu görevlisini kemik kırığı oluşacak şekilde kasten silahla yaralama’, ‘silahla kasten yaralama’, ‘kamu görevlisini silahla yaralama’, ‘iş ve çalışma hürriyetinin ihlali’, ‘ibadethanelere zarar verme’, ‘düşük yapmaya neden olma’, ‘bayrak yakma’, ‘5816 sayılı yasaya muhalefet’, ‘suç işlemeye tahrik etme’ suçları yöneltildi. Şüpheliler hakkında yöneltilen bu suçlamalardan 38’er kez ağırlaştırılmış müebbet ve 19 bin 680 yıl hapis cezası istendi.
OLAYLARI ORGANİZE EDİP, YAYMA SUÇLAMASI
İddianamede, 37 maktul ve 2 bin 676 mağdur yer aldı. İddianamede, aralarında Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Ayhan Bilgen, Sırrı Süreyya Önder, Ayla Akat Ata, Gültan Kışanak, Sebahat Tuncel, Emine Ayna ile firari Murat Karayılan, Cemil Bayık, Sabri Ok, Salih Müslüm, Zübeyir Aydar, Ertuğrul Kürkçü, Mehmet Hatip Dicle’nin de bulunduğu 108 sanık yer aldı. Sanıkların tamamı yaşanan olayları, başlamasında ve devamında sorumlu düzeyde organize etmekle ve örgütün talimat bütünlüğü içerisinde şiddetli sokak olayları şeklinde ülke geneline yayıp terör olaylarına kitlesel boyut kazandırmakla suçlandı. Örgüt yöneticisi olmakla suçlanan sanıklar, tüm suçlardan da ayrı ayrı sorumlu tutuldu.
108 sanığın yargılaması Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılacak.
TÜM SANIKLAR YÖNETİCİ SAYILDI
Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen Kobani iddianamesinde, sanıkların tamamı terör örgütü PKK/KCK’nın yöneticisi olmakla suçlandı. 6- 8 Ekim tarihleri arasında yurt genelinde yaşanan olaylar ayrıntılı bir şekilde iddianamede yer alırken, 108 sanık hakkında şu değerlendirme yapıldı; “PKK/KCK silahlı terör örgütü güdümünde yürütmüş oldukları faaliyetlerinin niteliği, şüphelilerin terör olaylarını, başlamasında ve devamında sorumlu düzeyde organize etmeleri, örgütün talimat bütünlüğü içerisinde şiddetli sokak olayları şeklinde ülke geneline yayıp terör olaylarına kitlesel boyut kazandırmak için örgüte müzahir taban kitleye talimatlar vermiş olmaları, talimatların uygulanış biçimleri ve iletildiği muhatapları, olaylarda inisiyatif almaları, ısrarlı şekilde kararları uygulama biçimleri, sadece örgüt yöneticilerinin yapabilecekleri şekilde olayları organize etmiş olmaları, yine şüpheliler hakkında örgüt adına bu yönde faaliyetler yürüttüklerine ilişkin yapılan diğer tüm tespitler birlikte dikkate alındığında mevcut şüphelilerin PKK/KCK silahlı terör örgütünün sözde yöneticisi olarak kabul edilmeleri gerekmektedir.”
BÖLGEDE KANTON BÖLGELER OLUŞTURARAK, ÖZERKLİK İLAN ETMEYE HAZIRLANDILAR
İddianamede, PKK/KCK terör örgütünün özellikle 2010 yılından sonra ‘Demokratik Özerklik’ten başka bir seçenek kalmadığı şeklinde açıklamalar yaptığı ve örgüte yakın basın yayın organlarında sürekli bu yönde haberler yapıldığı aktarıldı. Örgütün Serhildan ‘Başkaldırı’ olarak adlandırdığı 6- 8 Ekim olayları ile bölgede kanton bölgeler oluşturmayı amaçladığı, ardından da özerklik ilan etmeye hazırlandığı aktarıldı.
HENDEK OLAYLARI 6- 8 EKİM’İN DEVAMI
İddianamede, güvenlik güçlerinin olaylara müdahalesine rağmen örgütün amacından vazgeçmeyerek eylemlerin daha şiddetli ve Türkiye geneline yaymak amacıyla KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Bese Hozat kod adlı Hülya Oran tarafından 14 Temmuz 2015 tarihinde “Kürdistan’da yeni bir dönem başlıyor” şeklinde çağrı yaptığı aktarıldı. Bu çağrının ardından 15 Ağustos 2015’te Hendek olaylarının başladığı ve HDP’nin de aralarında bulunduğu örgütle ilişkili tüm yapılar tarafından benzer çağrıların yapıldığı aktarılarak şu değerlendirme yapıldı:
“PKK/KCK silahlı terör örgütünün ülkemiz topraklarını da içerisine alan sözde Bağımsız Kürdistan Devleti’ni oluşturmak amacıyla kanton bölgeler akabinde özerklik ilanı için 6- 8 Ekim Kobani olayları ve 15 Ağustos 2015 Hendek olaylarında gerçekleştirilen saldırıların aynı amaç doğrultusunda olduğu,
sanıkların örgütün siyasi alan yapılanması içerisinde faaliyet gösterdikleri, gerek 6- 8 Ekim terör olaylarında, gerekse Hendek olaylarında açık bir şekilde örgütün talimatlarına uyarak PKK/KCK terör örgütünün güdümünde, örgütün açıklamalarıyla aynı içerikteki açıklamaları yaptıkları, bu şekilde bu ve benzer olaylarda örgütün talimatı ve stratejisi doğrultusunda örgüt güdümünde hareket ettikleri anlaşılmaktadır.”
‘KCK SÖZCÜSÜ, DEMİRTAŞ’TAN HALKIN SOKAĞA ÇIKMASI YÖNÜNDE ÇAĞRI YAPMASINI İSTEDİ’
İddianamede ifadesine yer verilen gizli tanık Mahir, siyasi parti ve derneklerin tamamının PKK’nın tabanını oluşturduğunu söyledi. Türkiye’de PKK/KCK adına gerçekleştirilen legal, illegal, korsan gösteri ve eylemlerin hiçbirinin rastgele, kontrolsüz, plansız veya talimatsız yapılmadığını belirten Mahir, bütün eylemlerin Kandil tarafından örgütün ideolojik çizgisi ve dönemsel politikaları doğrultusunda kısa, orta ve uzun vadeli olarak planlandığını söyledi.
2014 ekim ayı öncesinde Kobani’de DEAŞ ve YPG arasındaki çatışmaların şiddetlendiğini anlatan Mahir, “Eylül 2014 sonlarına doğru örgütün talimatları doğrultusunda KCK Türkiye sözcülüğü HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile görüşerek, halkın Kobani’ye güçlü şekilde sahip çıkması yönünde çağrı yapmasını istedi. Dönemin HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve beraberindeki heyet Kobani’yi ziyaret etti. Ziyaret dönüşünde sınıra yakın bölgede KCK Türkiye sözcülüğünde bulunan Mazhar Öztürk, Cihan Ekin ve Ferhat Aksu ile görüşmeler gerçekleştirdi.
Bu görüşmelerde, adı geçen KCK Türkiye sözcüleri, Selahattin Demirtaş’tan, Kobani’nin savunulması, sahiplenilmesi ve destek verilmesi adına başta Kürt ve tüm Türkiye halklarının seferberlik ruhuyla sokaklara, alanlara çıkmasını, Kobani’ye destek vermesini, bunun için topyekun direnişe geçmeleri yönünde çağrı yapması gerektiğini belirterek bu yönde talimat verdiler” şeklinde ifade verdi.
‘DEMİRTAŞ KANDİL TARAFINDAN ÜZERİNDE OLUŞTURULACAK BASKIYI GÖZE ALAMADI’
Demirtaş’ın böyle bir açıklama yapması durumunda hukuki anlamda sorumlu olacağını bildiği için ilk etapta bu açıklamayı yaparak sorumluluğu tek başına almak istemediğini belirten gizli tanık Mahir, “Ancak Demirtaş’ın siyasi kariyerindeki geleceğini ve Kandil tarafından üzerinde oluşturulacak baskıyı göze alamadığından KCK Türkiye sözcülüğünün yapmasını istediği açıklamayı yaptı” ifadelerini kullandı.
‘KCK SÖZCÜSÜ HDP MYK TOPLANTISINA KATILDI’
Mahir, 30 Eylül 2014’te Demirtaş’ın bir basın açıklaması yaptığını belirterek şunları söyledi:
“Bu açıklamadan yaklaşık bir hafta sonra KCK Türkiye örgütü sokak eylemlerini zayıf ve yetersiz gördüğünden daha büyük çıkış- hamle yapma ihtiyacı duyuyordu. Mevcut sokak eylemlerini bir üst seviyeye taşımak amacıyla KCK Türkiye sözcülüğü o dönem yapılan HDP MYK toplantısına katıldı.
Bu toplantıda, MYK’ya karar aldırıldı. 6 Ekim 2014’te daha MYK toplantısı devam ederken acil yazılı bir çağrıda bulundu. Bu çağrı ‘haklarımızı sokağa çıkmaya ve çıkmış olanlara destek vermeye çağırıyoruz’ şeklindeydi. Bu çağrıların akabinde HDP, DBP, HDK, DTK, kadın ve gençlik örgütleri, Serhildan Komitesi gibi yapılanmalar tarafından da başkaldırı çağrıları yapıldı. Bu kadrolar ayrıca bir talimata gerek duymaksızın kitlesel eyleme molotoflu, taşlı, havai fişekli ve el yapımı patlayıcılı katılır, aktif olarak yer alır. Bu çağrılar sonucunda kimse normal bir basın açıklaması, yürüyüş, miting gibi eylemde bulunulmayacağını bilir.”
YASİN BÖRÜ’NÜN BABASI: ÇOCUĞUMU SOL AYAĞINDA BULUNAN ‘BEN’DEN TANIDIM
İddianamede, olaylar sırasında oğlu Yasin Börü’yü kaybeden Fikri Börü’nün de ifadesi yer aldı. Börü, oğlunun cesedini ancak 9 Ekim’de hastane morgunda bulduğunu belirterek, “Teşhis için morga girdiğimde çocuğumun yüzü tanınmaz halde idi. Ben çocuğumu üzerindeki elbiseden ve sol ayağında bulunan ben vardı, buradan tanıdım. Daha fazla bu duruma dayanamayınca orada baygınlık geçirdim.
Oğlum Yasin Börü’nün ölmesine sebep olan şahısları tanımıyorum. Saldırıyı yapan örgüt taraftarı şahıslardır. Bu olayları bu dereceye getiren basın yayın, medya kuruluşları aracılığı ile açıklama yaparak insanları ayaklandıran Selahattin Demirtaş, Zübeyde Zümrüt, Gültan Kışanak ve daha tanımadığımız insanlardır. Bu şahıslardan ve oğlumun ölümüne sebebiyet veren şahıslardan davacı ve şikayetçiyim” dedi.
YASİN BÖRÜ’NÜN CEP TELEFONU BULUNAMAMIŞ
Olaylar sırasında oğlunu defalarca telefonlar aramasına rağmen ulaşamadığını söyleyen baba, ifadesinde şunları söyledi:
“Oğlumun telefonu halen kayıptır. Bu telefon oğlumu katleden şahıslarda da olabilir. Ben bu telefonun da bulunmasını istiyorum. Oğlumun telefonunu kim almışsa oğlumun ve çocukların öldürülmesine sebep olan kişilerdir.”
BÖRÜ’NÜN ÖLDÜRÜLDÜĞÜ EVDE YARALI KURTULAN ER YAŞADIKLARINI ANLATTI
Olaylar sırasında Yasin Börü ile birlikte olan Yusuf Er ise ifadesinde o gün yaşadıklarını anlattı. Er, kalabalığın ‘Siz İŞİD’cisiniz diyerek kendilerini kovaladıklarını ve bir binaya sığındıklarını belirterek, “Hasan Gökguz, Yasin Börü, Riyat Güneş, Ahmet Dadak ve ben bir üst daireye doğru çıktık.
Üst kattaki bir kadın bizlere ‘gelin benim evimde gizlenin’ diye söyledi, daha sonra içeriye girdik. Kapıyı kapattık ve evin ışıklarını söndürdü ve bizi bir odaya aldı. İçeride iki tane küçük çocuk da vardı. Ev sahibi bizlere biraz su verdi, daha sonra ise dışarıdan kocası içeriye geldi. Bizleri görünce ‘siz kimsiniz benim evimde ne arıyorsunuz’ dedi. Cebinden bir bıçak çıkartarak ‘sizler IŞİD‘cisiniz çabuk benim evimi terk edin’ diye söyledi. IŞİD’ci olmadığımızı yerde duran poşetleri göstererek kurban dağıttığımızı söyledik. Polisi aradık ancak yardıma gelen olmadı” dedi.
‘BUNLAR İŞİD’Cİ, ÖLDÜRÜN BUNLARI’ DİYE TEMPO TUTUYORLARDI’
Daha sonra kalabalığın evin kapısına dayandığını anlatan Er, ifadesini şöyle sürdürdü;
“Ev sahibi ısrarlarımız üzerine birkaç kez telefon ile onları arayarak gitmelerini istedi. Ancak gitmediler kapıya vurmaya devam ettiler. Biz içeride iken dışarıdakilerin ‘dinamit getirin kapıyı uçuralım’ dediklerini duyduk. Sırtımız mutfağa dönük olduğu sırada üst kattan iple mutfağın balkon penceresinden içeri giren bir kişi, ‘kimsiniz’ diyerek elindeki tabanca ile ateş etmeye başladı. Bu ateşte Hasan yaralandı.
Yanındaki 3 arkadaş onu çekerek bir taraflara götürdüler. Ben de tuvaletin kenarına saklandım. O sırada gördüğüm bir pas pas sopasını elime aldım. Onun geleceği tarafa doğru sallamaya başladım. Bulduğum bir sabun kutusunu da ona fırlattım. O sırada silahının yere düştüğünü gördüm. Hemen belinden başka bir tabanca çıkardı ve beni sağ el ve bacağımdan vurdu. O sırada ev sahibi ev anahtarını yerden saldırgana attı, o da onu alıp, dış kapıyı açtı. Kapıda bulunan biri aşağıdakilere kapının açıldığını haber verdi ve kalabalık içeriye doluşmaya başladı. 4 arkadaşım bir tarafta, ben başka bir tarafta idim. 3 el silah sesinden sonra 4 arkadaşımı vurduklarını anladım. Bundan sonra beni vuran şahıs ‘tuvalette de biri var’ diyerek tuvalet kapısına geldi. Kapının camını kırıp içeriye girdiler ve beni tekme tokatla dövmeye başladılar.
Yere düştüğüm esnada biri birkaç kez kafama bıçak sapladı. O sırada bıçak uçlu bir sopa ile bir başkası bana vurdu. Yine o sırada elinde kanlı keser bulunan biri vurmaya başladı. Baygın olduğum bir esnada beni de balkondan atmak için kaldırdıkları sırada ayıldım. O sırada çevreden ‘bunlar IŞİD’ci öldürün bunları’ diye tempo tutulduğunu duydum.”
‘BİNA ÖNÜNDE PARÇALANIP YAKILMIŞ 2 ARKADAŞIMIN CESEDİNİ GÖRDÜM’
Balkonda aşağı atılmak istenirken çırpınarak ellerinden kurtulup, tekrar tuvalete girdiğini anlatan Er, “Elinde keser olan şahıs peşimden gelerek keserle başıma ve boynuma vurdu ve beni tekrar salona çıkarttılar. O sırada aşağı doğru merdivenlerden koşmaya başladım. Apartmanın önü insan dolu idi, merdiven altına sığındım. Arkamdan birkaç kişi girdi. Biri satırla ayağıma vururken diğeri elindeki odun ile kafama ve bacaklarıma vuruyordu. O sırada yine bayılmıştım. Keserli şahıs ‘bunu sağ bırakalım diğerlerine ibret olsun’ diyordu. Diğeri ise ‘hayır ellerini ve ayaklarını bağlayıp öldürelim ve yakalım’ diyordu. O esnada iki kişi kollarıma girip binanın önüne çıkardılar. Yerde 2 arkadaşımın kanlar içinde uzanan bedenlerini gördüm, parçalanıp yakılmışlardı. Bunlar Hasan Gökguz ve Yasin Börü idi. Beni darp ederek binadan 70- 80 metre uzaklaştırıp bıraktılar. Ben de yaralı halde kaçmaya başladım.”
İfadesinde mucize eseri kurtulduğunu söyleyen Er, öldürülen 4 arkadaşının cep telefonlarının saldırganlar tarafından alındığını, telefonların izinin sürülmesi halinde katillere ulaşılabileceğini söyledi. Er, olaylara neden olan ve arkadaşlarını öldürüp, kendisini yaralayan kişilerden şikayetçi olduğunu da belirtti.
SOSYAL MEDYA PAYLAŞIMLARI VE FOTOĞRAFLAR DA İDDİANAMEDE
İddianamede ayrıca tüm sanıklara yönelik deliller de yer aldı. Sanıkların olay öncesi, olaylar sırasında ve sonrasında sosyal medya paylaşımları ile yaşananlara ilişkin emniyet tarafından çekilen ve güvenlik kamera görüntülerinden alınan fotoğraflar da yer aldı.