HÜDA PAR Gaziantep İl Başkanı Faruk Göçer, siyasetin kullandığı üsluptan milletin şikâyetçi olduğunu ve mevcut sorunların çözümü için HÜDA PAR’a ihtiyaç olduğunu belirtti.
Kanal 5 TV’de Avukat Enver Bakırcı’nın sunduğu “Doğru Bakış” programında gündeme ilişkin soruları cevaplandıran Göçer, Türkiye ekonomisinden siyasette kullanılan üsluba, dış politikadan iç politikaya, adaletten göç meselesine, halkın maddi ve manevi anlamda yaşadığı sorunlara dek birçok konuda değerlendirmede bulunarak, çözüm önerilerini sundu.
“Siyasi partilerin ülkeye hizmet etmesi gerekiyor””
HÜDA PAR olarak hiçbir siyasi partinin alternatifi olarak ortaya çıkmadıklarını ifade eden Göçer, “Evet, Türkiye’de 129 tane siyasi parti var. Siyasi partilerin tamamının muhakkak bu ülkeye hizmet etmesi gerekiyor. Belki diğer siyasi partiler içerisinde siyaset yapabilirdik. Fakat bizim HÜDA PAR’ı kurmamızın temel nedenlerinden bir tanesi diğer mevcut siyasi partilerden hem maddi hem de manevi anlamda Türkiye siyasetine yeni bir soluk getirmek istedik. HÜDA PAR’ı kurmadan önce ciddi manada toplumda ayrıştırmanın, yozlaşmanın ve aynı zamanda kutuplaşmanın olduğunu, siyasetin bu denli olmaması gerektiğini, asıl siyasetin toplumu birleştirici, bir araya getirebilecek bir siyaset üslubunun olması lazım gerektiğini düşündük. Ama maalesef baktığımızda her ne kadar siyasi partiler varsa bile ciddi manada bir kutuplaştırıcı dilinin kullanıldığını, üst perdeden liderler toplumu kutuplaştırdığında, toplumun alt kısmına doğru fay hatlarının açıldığını görüyoruz” dedi.
“Temel hedef millete ve ülkeye hizmet edebilmektir”
Siyasi partilerin asıl kuruluş amacının bu topluma hizmet etmek olduğunu ifade eden Göçer, “Ama maalesef baktığımızda birbirine rakip olan siyasi partiler, birbirlerine muhalefetlik yapan partiler birbirlerine muhalif olmaya çalışıyorlar. Siyasi partiler birbirine yardımcı olabilmelidir. Elbette düşünceleri birebir aynı olmuş olsaydı, zaten farklı bir siyasi parti kurmanın anlamı olmazdı. Siyasi partiler kurulduktan sonra birbirine düşman olmak da yoktur. Çünkü temel hedef bu ülkeye, bu halka ve millete hizmet edebilmektir.” ifadelerini kullandı.
“Maddi ve manevi dengeyi sağlamalıyız”
Toplumun şu anda maddi ve manevi yönden ciddi anlamda yozlaştığına dikkat çeken Göçer, “Son dönemde maddi sıkıntıların ne kadar olduğunu hepimiz görebiliyoruz. Ama bunun yanında manevi bir boşluğun ciddi manada oluştuğunu, fay hattının gittikçe topluma zarar verdiğini görüyoruz. Bizler HÜDA PAR olarak ülkeye hizmet etmenin tek taraflı veya materyalist bir yapı ile değil ya da sadece maddiyatı öne çıkaran bir anlayışla değil, maddi ve manevi dengenin sağlanması gerektiğini söylüyoruz. Maddi ve manevi denge sağlandığında hem ülke hem insan hem de dünya olarak gerçekten kazanacağımızı söylüyoruz. Maddi ve manevi dengeyi sağlamadığımız müddetçe bir dengesizlik söz konusu olur” şeklinde konuştu.
Son dönemde artan toplumsal buhrana dikkat çeken Göçer, manevi boşluk nedeniyle insanların ciddi sorunlar yaşadığını, toplumda ciddi sorunlar yaşandığını ve sorunların sonucunda ise aile facialarının meydana geldiğini belirtti.
Toplumdaki manevi boşluğun giderilmesi gerektiğini belirten Göçer, bu konuda sorumluluğu olanların daha duyarlı olması ve bir çaba göstermesinin elzem olduğunu kaydetti.
“Eğitim sistemindeki eksikler zaten kanayan yaramızdır”
İnsanların öncelikle güzel ahlaka sahip olması gerektiğini belirten Göçer, “Peygamber Efendimiz, ‘ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim’ buyuruyor. Ülke ve millet olarak en büyük sıkıntılarımızdan bir tanesi ticaret ahlakı konusunda ciddi manada sorun ve sıkıntı ile karşı karşıya kalıyoruz. Nezaket kuralları konusunda ciddi sorun ve sıkıntılarla karşı karşıya kalıyoruz. Bizler geçmişte manevi değerlerimize önem veren, büyüklerimize karşı saygıda kusur etmeyen bir toplum durumundayken öyle bir bireyselleştik ki herkes bireysel hareket edebilecek pozisyona geldi. Eğitim sistemindeki eksikler zaten kanayan yaramızdır. Eğitim sisteminde genellikle materyalist bir yaklaşımla yaklaştığımızdan dolayı bir insanın, bir gencinin yetişme tarzı sadece maddiyat ve koltuk sevdası oluyor. Maddiyat ön plana çıktığından dolayı bir insanın kazanacağı tek bir kazanç vardır; o da ‘ben nasıl bir koltuk ve maddiyat sahibi olabilirim’ düşüncesidir. Ama büyüğüne saygı ve sevgi, ticari ahlak, eğitim-öğretimde yer almadığından dolayı maddiyat daha çok ön plana çıkıyor. Bu sefer kişi her yolu kendine meşru görüyor. Meşru gördüğünden dolayı da hata yapmaya, ahlakın bozulmasına neden olabiliyor.” şeklinde konuştu.
Güven toplumunun oluşturulması için ahlakın önemli olduğunu ifade eden Göçer, Peygamber Efendimizin, peygamberlik görevi öncesinde de toplumda “güvenilir insan” imajının halkın zihin dünyasında yerleşmiş olmasının çok önemli olduğunu anlattı.
Göçer, seküler sistem kurulduğundan beri insanların bireyselleştiğini ve sadece kendi menfaatlerini düşünmeye başladığına dikkat çekti.
“Bakan değiştiğinde eğitim sisteminin tamamen değişmemesi lazım”
Türkiye’deki yönetim sisteminin, toplumun dini değerleri, örfi, gelenek ve göreneklerini baz alan, hiç kimsenin dininden, dilinden, kimliğinden dolayı ötekileştirilmediği, ayrımcılığa tabi tutulmadığı, sınıf ayrımı yapılmadığı ve Allah’ın insanlara verdiği tüm haklardan yararlandığı sistem olması gerektiğini ifade eden Göçer, şunları söyledi.
“Bazı Avrupa ülkelerinde kurulmuş bir sistem var ve o sisteme herkes tabi olmaya çalışıyor. Birçok ülkede kanun ve kural hakimiyeti var. Bizim ülkemizde Milli Eğitim Bakanı değiştiğinde eğitim sisteminin önemli bir kısmı değişiyor. Gerek personel gerekse eğitim alanında birçok değişikliğe gidiliyor. Birçok ülkede bu böyle değildir. Milli Eğitim Bakanı değiştiğinde eğer değiştirilmesi gereken en önemli olan bir durum varsa değiştirilmelidir. Fakat sistemin tamamen değişmemesi lazım. Her gelen Bakan kendi sistemini oturtabilmek için eski bakanın yaptığını tamamıyla bir kenara bırakıp, yeni bir yol almaya çalışıyor. Bu da eğitim sisteminde aksaklığa neden oluyor.”
“Şu an dünyada bir aç gözlülük var”
Dünyanın özellikle salgın süreci ile birlikte ciddi sorun ve sıkıntılarla karşı karşıya kaldığını ifade eden Göçer, son dönemlerde ekonomik anlamda çıkan sorun ve sıkıntıların yanı sıra Rusya-Ukrayna savaşı ile birlikte dünya genelinde yeni bir blokun oluşmaya başladığını belirterek, “Bugüne kadar dünyada yapılan bloklaşmalarda insanın zarar gördüğünü görüyoruz. ‘Şu anda insan fazlalığı vardır, ihtiyaçlar yetersiz ve üretim yetersiz kalıyor, insan sayısını azaltmak lazım’ şeklinde bir anlayış var. Ama elhamdülillah biz Müslümanız. Allah-u Teala insanı yaratırken, insanın bütün ihtiyaçlarını da dünyanın içerisinde vermiştir. Dünyanın bir ucunda aç birileri varsa muhakkak dünyanın diğer ucunda ise ya tok ya da israf eden veya ürün stoklayan birilerini bulursunuz. Şu anda sadece bir açgözlülük var. Bu açgözlülük bitmediği müddetçe insanlar arasındaki o sorun ve sıkıntı giderilmemiş olacak. Dünya çapında bazı küresel ülkeler ve güçler, bir taraftan ‘her şeyi ben kendime stoklayayım’ derse aç, susuz ve çıplak ölecek insan sayısı çoğalır.” diye konuştu.
“İnsanın insana hizmet etmesi gerekir”
Suriye’deki iç savaşın ardından Avrupa’ya doğru gitmek isteyenlerin denizlerde botlarının batırıldığını hatırlatan Göçer, “Aslında insanlığın bu olmaması lazım. İnsanın insana hizmet etmesi gerekir. Ama maalesef ‘medeni’ dediğimiz Avrupalılar Suriye’deki iç savaştan kaçanların botlarını batırarak, ‘acaba benim elimdeki ekmeğimi alabilirler mi? Ben de aç kalabilir miyim?’ korkusu yaşamaya başladılar. Bu tür hesapların içerisine girerek insanlığın utanç yüzünü gösterdiler. Aylan bebeğin ölümünde bütün dünyanın vicdanı sızladı. Aylan bebek annesinin sıcak kucağından Ege’nin soğuk sularında can verdi.” ifadelerinde bulundu.
“Bu coğrafyada kapitalist sistemin egemen olmaması gerekir”
Batı ülkelerinde daha çok kapitalist anlayışın hakim olduğunu dikkat çeken Göçer, Türkiye’nin ve diğer İslam ülkelerinin de bu kapitalist anlayıştan ister istemez etkilendiğini belirterek, “Aslında bu coğrafyada kapitalist sistemin egemen olmaması gerekir. Bizler öyle bir ümmetin sahibiyiz ki tek hurmasını ve bir bardak suyunu bile kardeşiyle paylaşan bir ümmetin mensuplarıyız. Yeri geldiğinde de kardeşini kendisine tercih edebilecek bir medeniyete sahibiz. Fakat şu anda bu anlayış dünyada hakim olmadığından dolayı kapitalist sistemde ‘sadece ben kazanayım, başkası kazanmasın’ mantığı ile hareket edildiği için bu durumdan maalesef bizde ciddi anlamda etkileniyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.
“Göç konusunda hiç kimsenin istemediği bir ortamla karşı karşıyayız”
Suriye’deki iç savaşın derin acılar bıraktığına işaret eden Göçer, “Göç konusunda şu anda hiç kimsenin istemediği bir ortamla karşı karşıyayız. 2011 yılında Suriye’deki iç savaş ilk çıktığında Suriye’den ciddi manada ülkemize bir göç oldu. Suriye’deki iç savaştan kaçanlar elini kolunu sallayarak ülkemize gezmeye gelmediler. Muhakkak ciddi sorun ve sıkıntılarla karşı karşıya kaldılar. Kendi canını veya çocuğunun canını kurtarabilmek için ülkemize geldiler. Her insan kendi ülkesinde yaşamak ister. Ülkemize gelen Suriyeli göçmenler de savaş tamamen bittiğinde kendi ülkelerine dönmek isteyeceklerdir. Suriye eğer güvenli bir bölge olduğunda bu insanlar ülkelerine dönmek isterler. Suriye güvenli bir bölgeye değilse, bu insanlar ülkelerine döndüklerinde ciddi sorun ve sıkıntılarla karşılaşacaklarsa vicdani olarak bu insanları ülkelerine göndermemiz ne kadar doğru olur? Ama güvenli ortam olduktan sonra bu insanlara ‘biz gidin demezsek’ bile kendi ülkelerine döneceklerdir.” diye konuştu.
“Emperyalist ülkeler Suriye meselesine dahil olmamalıydı”
Suriye’de iç savaş başlamadan önce HÜDA PAR olarak ülkede başlayan kargaşanın önüne geçilmesi ve İslam coğrafyasındaki meselelerin emperyalistlere havale edilmemesi için İslam ülkelerine ve liderlerine sürekli çağrıda bulunduklarını hatırlatan Göçer, “İslam coğrafyasındaki ülkeler eğer o dönemde ağırlıklarını ortaya koyabilmiş olsalardı, savaşın bu noktaya varmayacağını düşünüyoruz. Emperyalist ülkeler Suriye’deki iç savaşa müdahil olduktan sonra maalesef İslam coğrafyasındaki ülkeler ateşi söndürmek yerine daha da körüklediler” şeklinde konuştu.
Yaklaşık 5 milyon 500 bin mültecinin bulunduğu Türkiye’de Göç ve Uyum Bakanlığının kurulması gerektiğini söyleyen Göçer, dünyanın en fazla mülteci sayısına ev sahipliği yapan bir ülke olan Türkiye’de Göç ve Uyum Bakanlığının olmamasının büyük bir eksiklik olduğuna dikkat çekti.
Göçer, bazı siyasilerin ve siyasetçilerin son dönemde mültecilere yönelik açıklamalarının şiddete dönüştüğüne dikkat çekerek, mülteciler üzerinden çıkarılacak bir kaos ortamının ülkeye zarar vereceğinin altını çizdi.
“Kürtler ve Türklerin bu ülkenin kurucu unsurlarıdır”
Kürt meselesi konusunda ve PKK sorununda sebepler yerine sonuçların ele alınması gerektiğini dile getiren Göçer, “Kürtler ve Türklerin bu ülkenin kurucu unsurlarıdır. Fakat daha sonra ise Kürtler yavaş yavaş sahanın dışına itilmeye çalışıldı. Bunun farkına varan emperyalist ülkeler, ‘ben bu noktayı daha iyi nasıl kaşıyabilirim’ hesabı içerisine girdiler. Geçmiş dönemde Kürtçenin önünde önemli yasaklar vardı. Bazı yanlış uygulamalar oldu. Bunu fark eden emperyalist ülkeler Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaşayan Kürtlere ve bir nebze PKK taraftarlarına, ‘bu dil senin ana dilindir, ana dilinle konuşabilirsin, kendini ifade edebilirsin, kendini tarif edebilirsin. Eğer hakkın verilmiyorsa gel ben sana hakkını vereyim veya yardımcı olayım’ diyerek yeşil ışık yaktı. Emperyalistler yeşil ışık yakınca maalesef, emperyalistlerin aldananlar da ‘bunlar bizim dostumuzdur’ dediler. Fakat biz her zaman söylüyoruz emperyalist ülkeler hiçbir zaman hiçbir milletin dostu olmazlar. Türkiye’de, ‘bu meseleyi askeri güçle çözebilir miyiz?’ hesabı içerisine girdi. Şu anda vatandaşlar arasında Kürt ve Türk ayrımı yoktur. Liderler ve siyasilerin üst kademelerindekiler daha çok ayrıştırma dilini kullanıyorlar. Bu işin tek bir çözüm yolu vardır; ilk önce bir hak ve hukuk varsa bu hak ve hukuk bir şarta bağlanmadan teslim edilmelidir. Bizler, can, nesil, akıl, mal ve din emniyetini garanti altına aldığımızda zaten bunu kullanan güçlerin elindeki argümanları almış oluruz.” dedi.
2014 yılında AK Parti Hükümetinin yürüttüğü Çözüm Süreci’ni desteklediklerini ancak yanlış atılan adamlar sonucu sürecinin bozulduğunu ve o dönem HÜDA PAR’ın süreç ile ilgili önerilerinin dikkate alınmadığını belirten Göçer, o dönem PKK ve devlete sürecin ciddiye alınması, tehdit ve şantajlarla sürecin tıkanmaması ve “süreçten nasıl hesaplı çıkarım” gibi politik hesapların içine girilmemesi gibi uyarıların dikkate alınmadığını anımsattı.
Temel hak ve hürriyetlerin verilmesinin bir şarta bağlanmaması ve bir lütuf olarak görülmemesi gerektiğini belirten Göçer, “Hak meselesini bir şarta bağlamak yanlış olur. Çözüm Süreci’nde PKK ve Kürt masasının ayrı tutulması lazımdı. PKK gibi düşünmeyen çok büyük bir kitle var. 22 milyon Kürt var. PKK Kürtlerin temsilcisi değildir.” dedi.
Çözüm Süreci gibi süreçlerde niyetlerin net ve halis olması gerektiğini belirten Göçer, Çözüm Süreci döneminde Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki illerin terör örgütü PKK tarafından adeta silah deposuna çevrildiğini, bu konuda parti olarak yaptıkları uyarıların devlet tarafından dikkate alınmadığını da sözlerine ekledi.
Kürt meselesinin çözümünde şiddete başvurulmasını doğru bulmadıklarını belirten Göçer, silah ve şiddetin hiçbir zaman çözüm olmadığını ve olmayacağını vurguladı.
Yüksek enflasyon oranlarının halkın alım gücünü ciddi şekilde etkilediğini belirten Göçer, dar gelirlilerin her gün daha da kötüleşen ekonomik durumunun büyük bir sosyal buhrana doğru gittiğini ifade etti.
Programın son bölümünde HÜDA PAR’ın vizyonunu anlatan Göçer, izleyicilerden gelen soruları cevaplandırdı.