Cengiz Halil ÇİÇEK
Filozof, düşünür Sakallı Celal (Yalınız), “Türkiye durmaksızın doğuya doğru giden bir gemidir, bazıları bu geminin güvertesinde batıya doğru koşarak Batı’ya gittiklerini sanırlar” sözleriyle ülkemizi ve insanımızı özetlemişti. 1886 yılında doğan, 1962’de vefat eden Sakallı Celal’in bu sözü bugün anlamını yitirdi mi? Asla yitirmediği için sudan nedenlerle insanlarımızı kaybetmeye devam ediyoruz.

Gaziantepli bakanların 19 Temmuz 1997’de uçakla geldikleri havaalanından kent merkezine hareketlerini otobüs üzerinden izleyen gazeteciler, fotoğraf ve video çekmek isterken kafalarını havaalanı çıkışındaki taka çarpmış, kazada 6 gazeteci yaralanmış, Milliyet Gaziantep Bürosu’ndan Kemal Bağcı 22 Temmuz’da, yerel Güncel Gazetesi muhabiri Nuri Karabulut ise 1 Mayıs 1998’de hayatını kaybetmişti.
Kemal’in vefatının üzerinden 28 yıl geçti. Yaşıt meslektaşları 22 Temmuz’da yine mezarında ailesiyle buluştu. Tam bize özgü kazada hayatını kaybeden Kemal, hep 32 yaşında kalacak, yaşasaydı 60’ındaydı. Umarım çocukları babalarının yaşayamadığı yaşı da yaşlarına ekleyerek sağlıklı, başarılı ve mutlu bir hayatı yaşarlar.
KAZA NASIL OLMUŞTU?
ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’ın kurduğu ANAP, DSP ve DTP Koalisyon Hükümetinde, Gaziantep Milletvekilleri Mustafa Taşar, Mustafa Yılmaz ve Mehmet Batallı bakan olarak görev aldı.
Bakanların üçünün planladıkları Gaziantep programı için Mustafa Yılmaz karayoluyla, Mustafa Taşar ve Mehmet Batallı ise 19 Temmuz’da uçakla gelmişti. Anadolu Ajansı olarak Ahmet Karaaslan ile programı izliyorduk.
Havaalanında yapılan görkemli karşılamanın ardından, kent merkezine hareket edildi. Ahmet Karaaslan ve diğer basın mensupları rahat görüntü alabilmek amacıyla ANAP otobüsünün üzerine çıkmıştı. Otobüsün hemen arkasında, Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın ile otomobilindeydim.
Havaalanından anayola çıkmadan bir anda otobüsün üzerinden kamera ve fotoğraf makinaları yere düştü. Otomobil sürücüsü frenleyip durduğunda, ne olduğundan haberimiz yoktu. İndiğimizde feryatları duyduk. O sırada Gaziantep Havaalanı yazılı takın altından geçilmişti ve konvoyu görüntülemekle meşgul basın mensupları gidiş yönünde arkalarında kalan takı fark etmemişlerdi.
“Ambulans çağırın”, “doktor yok mu” çığlıkları arasında, kanlar içerisinde 6 basın mensubu otobüsten indirildi ve Sani Konukoğlu Hastanesi’ne gönderildi. Hastaneye geldiğimde, Kemal sedye üzerinde oturuyordu, “nasılsın” diye sordum, “bilmiyorum, bekliyorum” dedi. Son konuşmamız bu oldu.
Anadolu Ajansı ve Atilla Karaduman’ın sorumluluğundaki Milliyet Gazetesi, Hürriyet Caddesi Söylemez İşhanı’nda aynı kattaydı. Kemal, Milliyet’te çalışıyordu. Uzun yıllar ofis komşuluğu olduğundan hastanede öncelikle Kemal’in yanına gitmiştim. İrfan Mermer, Nuri Karabulut, Şevki Durusu, Hüseyin Yaba ve Mehmet Uzun da kazada yaralanmıştı.
Kısa süre sonra, diğer yaralıların durumunun iyi olduğu, Kemal’in sağlık tablosunun kötüleştiği bildirildi. Kemal, kazadan iki gün sonra hayatını kaybetti. Allah mekanını Cennet etsin, eşi, çocukları, yakınları ve meslektaşlarının sabrını artırsın.
Bu kazada, sektörde kısa süre kalan ancak tedavisi uzun süren bir basın mensubu daha hayatını kaybetmişti. Maalesef unutuldu. Nuri Karabulut, 19 Temmuz 1997’deki kazada yaralanmış, 1 Mayıs 1998’de vefat etmişti.
Nuri’nin de mekânı Cennet olsun, Allah yakınlarının sabrını artırsın. Ailesinin adresini bilmediğimizden çok istememize rağmen ailesini ziyaret edemedik.
Bu vesile ile şunu yazmadan geçemeyeceğim. Yıl 2025 ama yaşanılan bunca acı olaya rağmen siyasi organizasyonlarda aynı yöntemleri ısrarla sürdürüyoruz. İletişim olanaklarının bu kadar geliştiği günümüzde, üçüncü dünya ülkeleri gibi davranıyoruz. Gezici miting görevlileri meydanları doldurmak için taşınıyorlar. 2025 yılında dahi eski propaganda yöntemleri ile seçim kampanyası yapılmasını bize yakıştıramıyorum.
MİLLİYET GAZETESİ’NDE O TARİHTE YAYIMLANAN YAZI
O daha 32 yaşında
Muhabirimiz Kemal Bağcı’nın yaşam fonksiyonları korunmaya çalışılırken, Cumhurbaşkanı Demirel, Başbakan Yılmaz ve bakanlar yardım için seferber oldu
MİLLİYET HABER AJANSI
KEMAL Bağcı o gün de erkenden fotoğraf çantasını hazırladı, 1,5 yaşındaki oğlu, 4 yaşındaki kızı ve eşi Elif’le vedalaşıp evinden ayrıldı. Aradan yarım gün bile geçmemişti ki, Kemal görev başında geçirdiği akıl almaz kazayla yaşama dönme mücadelesi veriyor. Haber uğruna, görev aşkıyla, tıbbın umutsuzluğuna inat gençliğinin verdiği güçle…
Kemal de, her Gaziantepli gibi kentinden çıkan 3 bakanın seçmene teşekkür ziyaretiyle gururlanıyordu. Gazeteci arkadaşlarıyla saat 10.30’da ANAP İl Binası’nın önünden kalkan Petek otobüsüne bindi.
Devlet Bakanı Mehmet Batallı ile Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Taşar’ı taşıyan uçağı sabırla beklediler. Daha önce gelen DSP’li Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz ve diğer 2 bakanın Gaziantep’le kucaklaşmasını görüntülemeye başladılar.
Kemal de, okuyucularına en iyi fotoğrafı ulaştırabilmek için propaganda otobüsünün üzerindeydi. Cep telefonu çaldı, son konuştuğu arkadaşı, Adana Bürosu’ndan Neşet Karadağ’a, “Otobüsün üzerindeyim. Haberi en kısa zamanda ileteceğim” dedi.
Otobüs konvoyun önünde hızla harekete geçmişti ki, ne olduysa o anda oldu. Gidiş yönüne arkaları dönük şekilde fotoğraf çeken gazeteciler, yaklaşık 70 kilometre hızla giden otobüsün kolonlarından yükselen parti müziği eşliğinde, havaalanının anayola bağlandığı kavşakta, ölüm tuzağıyla kucaklaştılar.
Yere saçılan kameralar, acılı haykırışlar…
MİL- HA muhabiri Kemal Bağcı, kameramanı İrfan Mermer, meslektaşları Nuri Karabulut, Şevki Durusu, Hüseyin Yaba, Mehmet Uzun başlarından aldıkları darbeyle yıkıldı. Otobüsün üst kapağı güçlükle açıldı, Kemal ve diğer gazeteciler birer birer indirildi. Çarpma o kadar şiddetliydi ki, her gün birlikte görev yaptıkları arkadaşları bile onları tanıyamıyordu.
Bakan korumaları bu kez gazeteciler için seferber oldu. Sani Konukoğlu Hastanesi’ne gidildiğinde, Bakan Taşar’ın dediği gibi, Şevki Durusu’nun durumu ağır görünüyordu. Ama birden durum değişti, Kemal ağırlaştı. Yoğun bakıma alındı, sol beyninde ödem, beyin içinde hava gölgeleri, kafatasında kırıklar saptandı. Sol kulağından kan geliyordu.
Yerel TV’ler alt yazı geçti, radyolar anonsla duyurdu, Kızılay Kan Merkezi’nde kan vermek için kuyruk oluştu. Bakanlar Taşar, Batallı ve Yılmaz hastaneden ayrılamadı. Özel uçağı hazırlattılar, ancak nakil mümkün değildi. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in emriyle Köşk doktorlarından da bir ameliyat ekibi ile ambulans uçağı hazırlandı, köşk doktorları Hastaneyle sürekli irtibata geçti.
Devlet Bakanı Cavit Kavak da dün gün boyu Başbakan Mesut Yılmaz adına telefonla sürekli hastaneyi arayarak yaralıların durumunu yakından takip etti. Kemal’in durumu giderek kötüleşti. Doktorlar beyin fonksiyonlarının yüzde 30’unu yitirdiğini açıkladı. 5 yıldır yaşamını paylaştığı eşi Elif, arkadaşları, bakanlar, hastanenin önünde sabaha kadar Kemal’den iyi bir haber bekledi…
O destek tedavisine henüz yanıt vermiyor, beyni fonksiyonlarını yitirmiş, akciğerleri solunum cihazıyla çalışabiliyor, ama kalbi atıyor.
Kemal daha 32 yaşında. Konya Selçuk Üniversitesi Elektronik Bölümü mezunu. Ailesinin yoksulluğu, onu erken yaşta çalışmak zorunda bıraktı. Mesleğiyle Konya’daki öğrenimi sırasında tanıştı, öyle sevdi ki, ayrılamadı.
Hadi Kemal, 1,5 yaşındaki oğlun Gap, 4 yaşındaki kızın Gamze seni bekliyor. Onları babasız, bizi arkadaşsız bırakma.
ARKADAŞLARIM YERE YIĞILDI
Olay sırasında otobüsün üzerinde eğilerek görüntü aldığı için yara almadan kurtulan A.A muhabiri Ahmet Karaaslan, şunları anlatmıştı:
‘‘Yerel GRT Televizyonu kameramanı İrfan Mermer, yanıma düşmüştü. Diğer arkadaşlarım, otobüsün içine açılan kapağın üzerine yığılmışlardı. ‘Otobüsü durdurun’, ‘Ambulans gelsin’ diye bağırdık. Otobüs bir süre daha yol aldıktan sonra olay fark edildi ve durdu. Yaralanmayan arkadaşlarımla birlikte, kapak üzerindeki yaralı arkadaşlarımızı güçlükle bir yana çektik ve indirdik. Konvoydaki otomobillerle hastaneye yolladık. Kan içinde kalan arkadaşlarımızın kimler olduğunu bile güçlükle anlayabildik.”